İstanbul oruspu Kayseri oruspu Eskişehir oruspu Konya oruspu Kurtköy oruspu Pendik oruspu Şişli oruspu Bahçeşehir oruspu Bostancı oruspu Maltepe oruspu Taksim oruspu Avcılar oruspu Göztepe oruspu Beylikdüzü oruspu Halkalı oruspu Mecidiyeköy oruspu İzmit oruspu Şişli oruspu Kadıköy oruspu Mersin oruspu Serik oruspu
İletişim kanalları çoğaldıkça insanın insandan haberdar olması kolaylaştı. En azından modern bilim öyle söylüyor. Felsefe ise görünenin göründüğü gibi olmadığını haykırıyor yıllardır. Yani iletişim araçları sayesinde insanlar arasındaki mesafe azaldıkça duygular ve ruhlar arasında mesafe artıyor. 21. Yüzyıl’da dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan şeylerden haberdar olmamak gibi bir durum yok. Artık söz konusu olan şey ‘seçmek’. Hüzünleri de sevinçleri de seçmek… Modern insanın seçiciliği duygulara kadar indi.
“Dünya Trajedi Haritası” diye bir şey duydunuz mu? Harita, özellikle son yıllarda ortaya çıkan bir tabloya işaret ediyor. Özelde Batılıların ama genelde ‘dünya vatandaşı’ olan herkesin tavırlarına dikkat çekiyor. Dünyanın bir bölgesinde yaşanan trajediye karşı takınılan tavrı ifade ediyor. Haritayı incelediğimizde bir trajediye karşı duyarlılığın, yaşanan coğrafyaya göre değiştiğini görüyoruz. “Batı Medeniyeti”nin (kırmızı) ülkelerinden birinde yaşandığında “Ne korkunç trajedi” deniyor. İkinci derece (sarı) olduğunda “Bu üzücü”, üçüncü derecede (yeşil) “Yani, hayat böyle”, dördüncüde (mavi) “Böyle bir yer mi var”, sonuncu kategoride (kahverengi) ise “Kimin umrunda”…
Bu tablo sadece ‘sıradan’ insanın tavrını göstermiyor. Hemen her alanda modern insanın tutumu aynı. Sinemada da öyle…
Ticari filmleri bir kenara bırakırsak bağımsız filmlerin yaşam alanı festivallerdir. Cannes, Venedik, Berlin, Sundance başta olmak üzere Batılı zihin yapısını temsil eden festivallerdeki bazı tavırlar da Dünya Trajedi Haritası’nı hatırlatıyor. Evet, festivallerde sadece sinema konuşulmuyor. Mesela son 2 yıldır her festivalin öncelikli gündemi Ukrayna’da yaşananlar. Son 1 yıldır ise İran’daki sokak olayları gündemde… Festivallerde bu konular kürsülerde dile geliyor ve hatta panellerde konu başlığı oluyor. Anlaşılır bir şey. Hatta doğru da… Oysa tavrın temelinde insani hassasiyet değil politik duruş yatıyor. Yani Ukrayna’yı işgal eden Rusya olmasa festivallerin gündemine böyle gelir miydi? Mesela ABD Afganistan’ı, Irak’ı işgal ettiğinde ne kadar gündeme girdi. İran’da olaylar rejim muhalifi olanların mağduriyeti değil de başka şey olsa destek dile gelir miydi?
Yakın zamanda yapılan festival ya da benzeri organizasyonlara baktığımızda Türkiye’de yaşanan depremin ciddi bir gündem olmadığını, “geçmiş olsun” nezaketini göstermenin ötesine geçmediğini gözlemliyoruz. Peki, neden? Acaba Dünya Trajedi Haritası gibi bir zemin olabilir mi?
İran Sineması da bu konuda güzel bir örnektir. Kimse Yeni İran Sinemasının başarısını yadırgayamaz. Yepyeni bir damar açıldı. Dünyanın en önemli sinema merkezlerinden biri haline geldi. Fekat Batılıların ilgi göstermesinin zemininde yine politik damar yattığını söyleyebiliriz. Çünkü çokça taltif edilen ya da gündemden düşürülmeyen kişiler ve filmleri genellikle rejim muhalifi sıfatı kullanılanlarla oluyor. Oscar ve Cannes başta olmak üzere ödül organizasyonlarında son 20 yıla dönüp resmi okuduğumuzda ortaya çıkan tablo bu.
Yine Batılı festivallerde dünyanın ücra yörelerinin, taşranın ilgi çekmesinin, daha çok ele aldığı coğrafyayı ve kitleyi eleştirenlerin ödül almasının da başka bir izahı yok. Filmler taşrada mağduriyet, fakirlik, yokluk üzerine ise şansı yükseliyor…
Yıllar evvel Oberhausen Kısa Film Festivaline gitmiştim. Yeni Alman sinemasının doğduğu yer olarak kabul ediliyordu. Film festivalinde olacak her şey vardı. Türkiye ile alakalı ise bir panel yapılmıştı. Konuşmacı Türkiye’den bir sinema yazarıydı ve konuşmasının başlığı “Türkiye otoriterleşiyor mu” idi. Bir film festivalinde sinema ile doğrudan bağlantısı olmayan bir konu işleniyordu. Neden? Benimsemedikleri yönetime karşı bir konu olduğu için olabilir miydi?